top of page
Yazarın fotoğrafıSOL Genç

Yürüdükçe kalabalıklaşıyoruz!

Geçtiğimiz son 1 ayda, üniversite eylemleri ülkenin birçok farklı noktasına yayıldı. Pandemi sonrası sessizleşen kampüslerde hak talebi ve eylem kültürü yeniden yükseliyor.

Şenlik yasakları, yemekhane zamları, öğrenci intiharları; öğrencilerin hayatlarını hedef alan, temelinde iktidarın ve sistemin dayatması olan sorunlara karşı gençler, üniversitelerini ve yaşamlarını kendi elleriyle kurabilmek için ayakta.

Ankara’da öğrencilerin farklı gerekçelerle eylem örgütlediği ODTÜ, Ankara, Hacettepe, Yıldırım Beyazıt ve Bilkent Üniversitelerinden SOL Genç üyesi gençler okullarında yaşadıkları sorunları ve bu sorunlara yanıt olarak gelişen eylemleri gazetemize anlattı.  

Öncelikle, yaşadığınız sorunlardan ve buna karşı gerçekleştirdiğiniz eylem süreçlerinden bahsedebilir misiniz? 

Hacettepe Üniversitesinden Emre: Hacettepe’de son bir haftada iki eylem oldu. Biri, yemekhaneye gelen yüzde 33’lük zamma, diğeri de üniversitedeki amfiteatrın bir konser için özel şirkete kiralanıp öğrencilere bilet satılmasına yönelikti. Yemekhane meydanından rektörlüğe yürüyüş yaptık. Diğer gündemle de kalabalık bir eylemimiz oldu. Rektörlük, öğrenci temsilcileriyle görüşmek zorunda kaldı. Sonucunda yemekhane zammının yeniden değerlendirileceğini ancak konser konusunda geri adım atamayacaklarını söylediler. Konser konusunda, şirketle sözleşme yapıldığı bahane ediliyor. Fakat o konser dışında rektörlük bir şenlik düzenleyecek o biletli olmayacak. 

Bilkent’ten Akasya: Bilkent’in mayıs başında yaptığı MayFest şenliği, diğer şenliklere oranla iki misli daha pahalı oldu. Öğrenciler bunu protesto etmek için rektörlük önünde toplandı. Çok kalabalık bir eylem olmadı, sonuç alınamadı. Bilkent, öğrenci profiliyle, geçmişiyle eylemliliğin ve politizasyonun diğer okullara kıyasla çok daha zayıf olduğu bir okul çünkü. Bu yine de bizim için bir başlangıç, adım oldu.  

Bunun yanında, birkaç ay önce bir Hazırlık öğrencisi intihar etti. Derslerin devam zorunluluğu ve zorluğunun yarattığı baskı intiharında öncelikli sebep oldu. Öğrenciler buna dair eylemler düzenledi, söyleşiler organize etti, pankartlar astı. Okul yönetimi tüm hocalardan derslerde intiharın hiçbir şekilde okulla bağı olmadığını söylemelerini emretti. 

Dönem arasında %33 oranında bir yemekhane zammı oldu. Öğrenciler beş binden fazla dilekçe topladı zamların iptali için. Sonuçta geri adım attıramasak bile üniversite açısından önemli ve katılımı yüksek bir eylem oldu. 

ODTÜ’den Yağız ve Zeynep: ODTÜ Bahar Şenliği 35 yıldır süren bir gelenek. Devrim stadyumu da bu geleneğin ayrılmaz bir parçası. Rektörlük önce hem stadyumu yasaklayan hem de şenliği 2 güne düşüren bir açıklama yaptı. Ardından okulda önce kitlesel eylemler gerçekleşti, bu eylemlerin sonucunda rektörlük şenliğin 2 günden 3 güne çıktığını açıklamak zorunda kaldı ancak stadyum konusunda geri adım atmadı. Biz de öğrenciler olarak şenliğin parçası olan ve Devrim stadyumu ile özdeşleşen Devrim yürüyüşü ve konserlerden vazgeçmeyeceğimizi ifade ettik. Bunun üzerine 10 gün boyunca öğrenciler rektörlük önünde çadırlar kurarak işgal etti. Elektriğini, suyunu, yemeğini öğrencilerin kendi çabalarıyla karşıladığı, ODTÜ dayanışma ruhunun gösterildiği bir süreç örüldü. Ancak rektörlük bu süreçte de geri adım atmadı. Biz de öğrenciler olarak Rektörlüğü muhatap almaktan vazgeçerek, Alternatif Şenlik örme kararı aldık. Geleneksel bahar şenliği bu yıl da gerçekleşecek, ancak üniversite yönetiminin herhangi bir şekilde muhatabı olmadığı, tamamen öğrencilerin, toplumsal kamuoyunun dayanışmasının öreceği bir biçimde olacak. Geçmişte de birçok örnekte olduğu gibi.  

Evet pandemi döneminden beri üniversitelerde çok ciddi bir hareketlenme yoktu, dolayısıyla ODTÜ’de de bir şeyler adım adım ilerliyor. Öğrenciler “Buradayız, gitmiyoruz” kararlılığını gösterdi. Bundan sonra da Alternatif şenliği örene kadar eylemlerimiz sürecek. Rektörlükten şenlik istemiyoruz, kendimiz yaparız diyoruz.  

ODTÜ, Türkiye dahil olmak üzere tüm dünyada “68 Protestoları” adı verilen gençlik/öğrenci hareketinin Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Bu süreçte ODTÜ, başta DEV-GENÇ ve ODTÜ ÖTK olmak üzere pek çok harekete ev sahipliği yapmış, haliyle bu direniş ve muhalefet kültürü bir ODTÜ geleneğine dönüşmüştür. Bu gelenek bugüne gelirken yaşanan her şeye rağmen günümüzde de iyisiyle kötüsüyle sürdürülmektedir. ODTÜ Şenlik Eylemleri de bu gelenekten bağımsız düşünülemez. Yaklaşık 2.500 kişinin katıldığı bir yürüyüşle başlayan bu eylemsellik; 24 Nisan’da, “KAYYUMLUK” önüne kurduğumuz çadırlarla, açık derslerle, çeşitli sanatçıların destek konserleriyle ve ziyaretiyle fiilî bir işgale dönüştü. Biz ODTÜ Öğrencileri olarak bu eylemselliğin sadece şenlik için oluşmadığını, hayatımızın her ânına karışan islamcı AKP-MHP faşizmine ve onun kampüsteki temsilcisi atanmış rektör Verşan Kök’e karşı verilen bir özgürlük mücadelesi olduğunu biliyoruz. 

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünden Kadir ve Taha: İnek Bayramı süreci 1936’dan beri kutlanıyordu. Esas motivasyon bu geleneğin korunması ve sürdürülmesi üzerine ve içeriği son derece politik bir bayram. Özellikle öne çıkan figürün imam olması üzerinden, “dinsel değerlerimize hakaret ediliyor” diyerek yasaklandı bayram. Geçtiğimiz sene yaptırılmadı. Bu sene ise siyasi içeriğini, biçimini koruyamadan yapıldı. Okulun dergisi ve bayramın başındaki İnek duasını yazan grup olan Kazgan bayramdan dışlandı, bu şekilde yapıldı. Yönetim hem korkutarak hem de “Bugün siz, yarın biz anlayış gösterelim” ümidi yaratarak sabote ediyor. Bunun bir gerçekliği yok tabii. Fakat bu duyguya kapılmayan, bayram için mücadele eden birçok öğrenci oldu. Ancak fakülte yönetimi herhangi bir uzlaşmaya yanaşmadı.  

Öğrenciler arasında da “Diretirsek hiç olmaz, böyle kabul edelim” algısı yaratıldı. Dolayısıyla bir geri adım atıldı. Bunun sebebi de bayramı düzenleyen arkadaşların gördüğümüz kadarıyla fişlenme, polis saldırısı gibi endişelerin hak bilincinin önüne geçmiş olması. Şu an okulda faşist gruplar bayrama entegre olmaya, ele geçirmeye çalışıyorlar. Özellikle bayramın politik muhtevasının kaybettirilmesi de onlara yarıyor.  

Yine de bayramın yapılabilmesi kayda değer bir gelişme oldu. Özellikle öğrencilerin bayrama sahip çıkması, alt sınıflardan öğrencilerin mücadelesi olumlu bir gelişme. 

Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Emre: Rektörlük önce 7-8-9 Mayıs’ta şenlik olacak diye bir paylaşım yaptı, öğrenci toplulukları da bu tarihe göre hazırlık yapmaya başladı. Ancak bir anda bu mesaj silinip topluluklara şenliğin yapılmayacağı kararı iletildi. Buna karşın önce öğrenciler olarak birkaç saat içinde 700’e yakın imza topladık. Üniversitemizde genel olarak çok fazla sosyalleşme imkânı yok, topluluklar konusunda yönetim çok sıkı, her şey normalde imzaya bağlı. Ancak bu yasak öğrencilerin tepkisini çekti. Dilekçe toplandıktan sonra pankart yapıp rektörlük önüne basın açıklaması yapma kararı aldık. Rektörlük duyurulan basın açıklaması tarihinden bir saat önce şenliğin yapılacağını duyurmak zorunda kaldı. 

Okulun tarihinde ilk kez böyle bir eylemsellik örüldü, sonucunda kazanımımız da oldu. Rektörlük iptale bahane olarak bir yerde ekonomik sebepleri bahane ederken başka bir yerde Filistin meselesini öne sürüyordu. Ancak öğrendiğimiz kadarıyla İlahiyat fakültesi öğrencileri içerisinde örgütlü bir grubun, şenlikten, öğrencilerin kadın-erkek eğlenebilmesinden rahatsızlıklarını ileterek yönetime baskı yapıyor. Muhtemelen asıl gerekçelerden biri de bu baskıydı.  

Biz “Şenliği kazandık, bitti” diye bakmıyoruz sürece, bundan sonra da okulda siyasi gündemlerde aynı şekilde eylemliliği sürdürmeyi düşünüyoruz. 

Dayanışmayla Başka Bir Alternatifi Üretebilmemiz Gerek 

Hepiniz kampüslerde benzer süreçler yaşıyorsunuz. Öğrencilerin kendi üretimlerine, fikirlerine, yaşamlarına dair talepler üzerinden eylemler örgütleniyor. Ancak pandemi ile birlikte üniversitelerin sessizleştiği bir süreçten geçmiştik. Bu yıl yeniden eylemci, talepkâr bir öğrenci kültürü ortaya çıkıyor. Bunun sebepleri hakkında neler düşünüyorsunuz? 

Emre: Bu eylemlilikler daha kalıcı bir siyasi biçime dönüştürülmeli. Şu anki eylemsel durum genel bir foruma dönüştürülebilir. Öğrencilerin tüm sorunlarını konuşup ne yapabileceklerini tartışabilecekleri alanlar yaratılmalı. Kazanım olsa da olmasa da bununla sınırlı kalmamalı. 

Taha: Dayanışmanın devam etmesi gerekiyor, bu hareketliliğin devamı için tüm özneleriyle üniversitelerin ölü toprağını atması, “ilginçleşmesi” ve dayanışma ile devam etmesi gerekiyor. Okullar yeniden açıldığında bunu sürdürebilmek gerekiyor. 

Zeynep: Sistem gericileştirme politikalarıyla, en temel haklara yönelik saldırılarla en başta bizim hayatımızı tehdit ediyor. Her ne kadar doğrudan politik muhtevası görünmese de aslında tüm üniversitelerde eylemler AKP’ye karşı. Biz bunu doğru şekilde yönlendirebilirsek, kendi dayanışmamızı alternatif olarak örgütleyebilirsek daha da büyüyecektir. 

Kadir: Öğrenciler arkasında durmak istedikleri bir olay olduğunda, birileri ilk adımı attığında, bu hareketin arkasında değil yanında olmak istiyorlar. Bu yapılamadığı zaman, süreçler doğru yürütülemediği zaman geri adım atılıyor. Öğrenciler eylemliliğe çok açık. 

Emre: Hacettepe’de artık yıl öğrencilerinin yurttan atılması kararına karşı eylem örgütledik. Ardından yurtta intihar eden arkadaşlarımız için eylemler oldu. Bu eylemlerin büyümesi ile bugüne geldik. ODTÜ’de gelişen süreç de bize güç veriyor. Bu şekilde okullarımızı geri alabileceğiz. 

Akasya: Bilkent üniversitesi belki çok siyasal bir öğrenci profiline sahip değil, ancak yılın başına kıyasla bile eylemlerin sonucunda belli bir öğrenci topluluğunun yavaş yavaş sesini yükselttiği bir süreç gerçekleşti. Tabii ki bursunu kaybetmekten korkan çok fazla öğrenci var, bu önemli bir endişe, ancak bu cesareti gösteren arkadaşlarını gördükçe onlar da yavaş yavaş dahil oluyor. 

26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page